Ege ve Akdeniz'de yüreğimizi yakan orman yangınlarının altından da insanlığın son iki yıldan beri kâbusu olmaya devam eden koronavirüs çıktı.
'Buna da mı koranavirüs neden oldu' dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Koronavirüs pandemisi başladığından beri insanlarda bir doğaya dönüş sevdası başladı. Kendi yakın çevremden çok sayıda insanın doğaya daha yakın olmak için ormana yakın dağlık bölgeler ya da denize veya göle yakın yerlerden arsa alıp içine ev yaptığını veya yapmak istediğini biliyorum.
'Şöyle bir-bir buçuk dönüm bir yer olsun. İçine küçük bir prefabrik ev yaptık mı tamam' düşüncesi ve planı birçok insanın hayallerini süslüyor. Aslında bu konu yangını yaşanan Bodrum, Marmaris, Manavgat'ta uzun yıllardan beri var. Şehrin stresinden kaçmak isteyen sanatçısından iş adamına kadar bir çok insan, hayallerini süsleyen ormanın dibinde, deniz kıyısında evlere sahip oldu.
Yangın görüntülerini izlerken görüyorsunuzdur; orman köylülerinin evleri ile bu hayalle gelenlerin evleri arasında dağlar kadar fark var.
İyi, güzel de peki göç eden hayatında bu tür alışkanlıkları olmayan insanlar, doğaya veya ormanın içinde yaşama uyum sağlayabilir mi?
ASTV'de yayınlanan Gözlem Kulesi programına konuk olan Bursa Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Ebubekir Gündoğdu ve Prof. Dr. Oğuzhan Sarıkaya ile hepimizin içini acıtan orman yangınlarını konuştuk.
Konuk iki akademisyen, Bursa Teknik Üniversitesi'nin yangın raporunu hazırlayan uzman ekipte yer alıyordu. BTÜ'nün gündem oluşturan konularla ilgili sıcağı sıcağına raporlar hazırlamasını İzmir depremi sonrası da görmüştük. O yüzden Rektör Prof. Dr. Arif Karademir'i kutlamak gerekir.
Gelelim konumuza; Yangına korona etkisini Prof. Dr. Gündoğdu anlattı:
Orman yangınları tarih boyunca hep var olmuş ve küresel ısınmanın etkisiyle de artarak devam edecek. Kayıt altına alınan 150 yıllık tarihe bakıldığında yangınların yüzde 90'ı insan kaynaklı.
Ana nedenlere bakıldığında iklim değişikliği küresel, düşük nem yangına zemin hazırlıyor. Bir de bunun insan faktörü var. İki yıllık pandemi süreci insanları doğadan uzaklaştırdı. Yasak ve kısıtlama döneminin sona ermesinin ardından insanlar doğaya hücum etti. Bu gelecekte de artarak devam edecek. Burada önemli olan konu doğaya dönerken ne yapılacağı. Doğayı unutan insanların nasıl davranılması konusunda bilgisizliği ve eksikliği var. Kimi çadır, kimi karavan, kimi ev yaparak kendini ormana atıyor. Piknik yapıp mangal yakıyor. Mangal millet olarak kültürümüz ama ormanlık alanda asla yapılmamalı. Söndürdüğünü sandığınız kömür, rüzgarın ve ısının etkisiyle tekrar alev alıyor. Cam şişeler ise ayrı bir tehlike kırılırsa mercek etkisi yapıyor'
Ormanla birlikte yaşamak ve doğa kültürü konusunda Yörükleri örnek gösteren Prof. Dr. Gündoğdu, 'Ormanlık alanda hayvan otlatan çoban, sigarasını tükürüğüyle söndürdükten sonra mutlaka toprağa gömer. Asla dağda ateş yakmaz. Şehirden gelenler de ise bu tür alışkanlıklar maalesef yok. Ormanın dibinde o kültüre ve yaşam alışkanlıklarına sahip değilseniz hemen yangına neden olursunuz' dedi.
'ORMAN YANGINI SÖNDÜRMEK ZORDUR, HEM DE ÇOK ZOR'
Programda iki uzman akademisyene yangınların uzun sürdüğünü de sorduk. 'Yaşamayan orman yangınını anlayamaz' diye söze başlayan Prof. Dr. Gündoğdu, şöyle devam etti:
'Kilometrelerce alan çok yüksek ısı. Yangın ağacın ağaçla temasıyla değil, yüksek ısı ve radyasyonla taşınır. Orman teşkilatı söndürmeye çalışıyor ancak aynı anda yüzlerce yangın çıkması işleri zorlaştırdı' dedi. Prof. Dr. Gündoğdu, 'hızlı müdahale edilebilir miydi?' sorusuna ise şu yanıtı verdi: 'Teçhizatı artırırsınız daha hızlı müdahale edebilirsiniz. Pandemi sürecinde büyük yangınlar olmadı. Belki de bu, teçhizatı artırma korusunda ekonomik düşünmeye itti. Gerçekten son 2-3 yılda çok az orman yangını çıktı. Şunu söylemek lazım. İnsanoğlunu ormana soktuğunuz anda bu yangın artacak'
'Keşke 100 uçağımız olsa da müdahale etsek' diyen Prof. Dr. Gündoğdu, hava araçlarının etkisini ise şu sözlerle anlattı: 'Uçak ve helikopter ilk çıktığı anda çok önemlidir. Artı çıkmış yangının önüne su ataraktan yayılması önlemeye çalışılır. Yoksa uçak ve helikopterler tek başına büyümüş bir yangını söndüremezler'
Prof. Dr. Oğuzhan Sarıkaya da, Türkiye'nin yangın söndürme organizasyonunda çok gelişmiş durumda olduğunu ifade ederek, ' Şu anda Türkiye'de yangına ilk müdahale süresi 12 dakikaya kadar düşmüş durumda. Yangın başına düşen alanımız Portekiz'e göre 30, İspanya'ya göre 16 kat daha az. Uçak ve helikopter önemli ama büyük yangınları yerden yapılan müdahaleler söndürür' dedi.
KIZILÇAM, YANGINA KARŞI EVRİM GEÇİRDİ
Yangınlar devam ederken en çok tartışılan konulardan biri de yanan alanların geleceği. Yanan alanların rehabilitasyonunun anayasal hüküm olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gündoğdu, 'Bu bölgelere turistik tesis yapılacağı endişesi var. Yasalarımıza göre bu mümkün değil. Kaldı ki turizm tesisleri için bakanlık mevcut orman alanlarından kiralama yapıyor. Tesis için orman neden yakılsın' dedi.
Yanan alanlardaki başta kızılçam olmak üzere bitki türlerinin bin yıllardan beri yangınlar nedeniyle evrim geçirdiğini vurgulayan Prof. Dr. Sarıkaya ise ' Bu bölgelerin ağaçlandırılması için orman genel müdürlüğü topografik özelliklere göre ya bekler ya da hemen ağaçlandırma yapar. Beklenen yerlerde kızılçam ve yangına dayanıklı bitki örtüleri canlanır. Ayrıca yangının şöyle de bir etkisi var. Yangınla ortaya çıkan ısı, toprak altında 200-300 yıllık türlerin de yeşermesini sağlayabilir'
Ormanlarla yerleşim bölgeleri arasına yangına dayanıklı türden ağaçlarla bir zon oluşturulması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Gündoğdu'ya göre, yangınları söndürmenin yanında çıkış nedenlerini önlememiz gerekiyor. Farklı bir bakış açısı geliştirmemiz lazım. Şehirde yaşayan insanlara ormanda nasıl davranılması gerektiğinin ders olarak okutulmasının zamanı geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder