ABD'nin S 400 hava savunma sistemini gerekçe göstererek, Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore gibi hasım gördüğü ülkelere karşı geliştirilen yaptırım yasasını NATO üyesi ve müttefik olarak gördüğü Türkiye'ye karşı uygulaması sürpriz olmadı.
Türkiye de bunun farkında...
Suriye'de terör koridoru oluşturulmak istendi, müdahale ettik. Libya'da hazırlanan oyun Türkiye'nin müdahalesiyle bozulurken, Doğu Akdeniz'i Türkiyesiz paylaşma sevdasını kursaklarında bıraktık. O da yetmezmiş gibi Karabağ'ın kurtarılmasında aktif rol oynayarak İsrail lobisinin ardından dünyanın en güçlü diasporası olan Ermenilere rağmen başarı elde edilmesini sağladık.
Her hamlemizde tıpkı bir blue jean markasının reklamındaki sözler gibi 'Bu Türkler çok olmaya başladı' yorumları yükselmeye başladı. Hatta, Türkiye durdurulmazsa yeniden Viyana kapılarına dayanacak gibi yorumlar bile yapıldı.
Her kısıtlama, bizi öldürmeyen yara veya acı güçlendirir misali Türkiye'nin savunma sanayindeki gücünü arttırdı.
Oysa geçmişte öylemiydi?
Yardım adı altında, envanterinden çıkarılmış silahı ver, sonra bakım ve idame giderlerini olarak parasının 4 kat fazlasını al. Yıllar yılı bu döngü sürüp gitti. Bağımlı hale gelince sesimiz çıkmadı. Çıkarlarımız söz konusu olduğunda kan kusup, kızılcık şerbeti içiyoruz misali sinemize çektik.
Türkiye bu ölüm uykusundan ancak 1974 Kıbrıs Barış harekatında uyandı. En sert ambargo bu süreçte geldi. İlk yerli savunma sanayi adımları da bu dönemde atıldı. 2002 yılından sonra da savunma sanayi geometrik olarak büyüdü. İhtiyaçlar ve dolayısıyla bağımlılık azalınca Türkiye'nin sesi yükselmeye başladı.
Masa komşum Adnan Baştopçu ile birlikte son iki yıldır ABD sistemini anlatan Homeland, House of Cards ve Designated Survivor adlı dizilere sarmıştık.
Dizilerdeki temel felsefe şu; ABD vatandaşları için sınırsız demokrasi varken, konu uluslarası ilişkilere ve ABD çıkarlarına gelince, demokrasi ne insan hakları kalıyor. Her şey mubah...
Dolayısıyla Türkiye'nin sesinin birazcık yükselmesi ve ABD'nin çıkarlarına taş koymasını hazmedemiyorlar.
ASTV'de yayınlanan Gözlem Kulesi'nin bu haftaki konuğu olan TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanvekili ve Bursa Milletvekili Refik Özen ile bütçe görüşmeleri ve ABD'nin yaptırım kararlarını konuştuk.
O da program günü sosyal medya paylaşımıyla aynı konuyu dile getirmiş ve meselenin S 400 olmadığına vurgu yapmıştı.
'DEPOYA KOYMAK İÇİN ALMADIK'
Refik Özen, NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye'ye karşı alınan bu kararın kabul edilebilecek bir durum olmadığını vurgulayarak, sorunun öncelikle masada çözülmesi gerektiğine işaret etti.
Bu kararı sadece S 400'e bağlamanın doğru olmadığını ve savunma sanayinde elde edilen kazanımlar ve tam bağımsız ülke yolunda atılan adımların bir çok ülkeyi rahatsız ettiğini söyledi ve 2002 yılından beri bu alanda elde edilen başarıyı rakamlarla sıraladı:
'2002 yılında yaklaşık 5,5 milyar dolar bütçeli savunma projeleri 14 kat artarak 75 milyar dolara ulaşıldı. Yüksek dışa bağımlılık oranı ile 66 savunma projesi yürütülürken bu sayı 2020'de 11 kat artarak, 700'ü geçti.
Yalnızca 248 milyon dolar olan savunma ve havacılık ihracatı 3 milyar 68 milyon dolara ulaştı. Bir milyar dolar olan savunma ve havacılık cirosu 2019 yılında 10 katın üzerinde büyüyerek 10,88 milyar dolar oldu.
Yüzde 80'e varan dışa bağımlılık oranı yüzde 20'ye düşürüldü. Yani bir başka deyişle yerlilik oranı yüzde 80'i buldu'
Özen'e iki önemli soru yönelttim.
Peki, 'biz bu S 400'leri aktif hale getirmeyecek miyiz?'
Yanıtı kısa ve anlamlıydı:
'Sinop'ta bunun denemelerini gerçekleştirdik. Dolayısıyla kararlılığımız devam ediyor. Biz bunları kullanmak için aldık. Depoda bekletmek için değil'
Devamında ise;
'Patroiotlarla ilgili taleplerimiz devam ediyor. Kararlarında değişiklik olursa masaya oturacağımızı ifade ediyoruz' dedi.
Karar, TSK'yi zafiyete uğratır mı?
Özen'in buna yanıtı ise şöyle oldu:
'Söz konusu değil. Alınan bu türdeki her karar bizi güçlendiriyor. İhtiyaç duyulan malzemelerin tıpkı S 400'deki gibi alternatifleri var. Yeri gelince değerlendireceğiz. Ama biz ısrarla masayı zorluyoruz. F 35 ile ilgili durum değişmezse yerli muharip uçağımız 2023'te hangardan çıkacak. Ayrıca dünyada bir tek F 35 savaş uçağı yok'
PANDEMİ DESTEĞİ ARTARAK DEVAM EDECEK
Refik Özen, 2021 yılı bütçesiyle ilgili de değerlendirme yaptı. Bütçeyi bir destek bütçesi olarak nitelendiren Özen'e göre, hükümetin pandeminin başladığı günden beri yaptığı ve 562 milyara ulaşan destekleri devam edecek. Hibe destekleri için de bakanlıklar tarafından çalışmalar yürütülüyor.
OECD'nin eylül ayında açıkladığı raporlara göre, Türkiye'nin Çin ve Güney Kore ile birlikte pandemi sonrası en çabuk toparlanacak üç ülke arasında gösterildiğini hatırlatan Özen, şöyle devam etti:
'Türkiye gücü ölçüsünde elinden geleni yapıyor. Kısıtlamalara bağlı olarak lokanta, kafeterya, düğün salonları gibi kesim daha fazla etkilendi. Sıkıntılar yaşandı. Desteklere ilaveler süreç içinde devam edecek. Hem esnafın hem sanayicinin hem de çalışanların rahatlaması açısından yeni adımlar atılacak. Bakanlıkların çalışmaları devam ediyor'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder