15 Temmuz 2017 Cumartesi

BÜYÜMEZ ÖLÜ ÇOCUKLAR...






Büyük Şair Nazım Hikmet 1956 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan nükleer bombalarda yaşamını yitiren çocuklar için kaleme almıştı ‘’Kız çocuğu’ adlı şiirini...
İnsanlığın İkinci Dünya Savaşı’ndan beri gördüğü en büyük soykırımın yaşandığı Srebrenitza’daki anıt mezarlığın doğu girişinde hemen karşınıza çıkan doğar doğmaz yaşamını yitiren Fatima Muhiç’in mezarını görünce bu unutulmaz şiirin dizeleri aklıma geldi....

KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

Kasap Mladiç önderliğindeki Sırp ordusu, BM’nin koruduğu kuşatılmış alana girdiği 11 Temmuz sabahı 30 bin Bosnalı Müslüman, Potocari kasabasındaki BM askeri üssüne akın etmişti. Bunlardan biri de 24 yaşında, ikinci çocuğuna dokuz aylık hamile olan Havva Muhiç’ti  Üsse girdiğinde sancısı tutmuş, doğum yapmıştı. Anne, boynuna kordon dolanıp öldüğü söylenen bebeğini ne gördü, ne de nereye gömüldüğünü bildi. Yarım saat sonra da kanamalı bir şekilde otobüse konup diğer kadınlarla sürüldü.. Sırplar önce erkekleri kadınları ayırdı, daha sonra da beş gün boyunca 8372 erkek ve genci öldürdü. Havva’nın kocası ile erkek kardeşi de öldürülenler arasındaydı. Yıllar sonra açılan toplu mezardan küçük bir bebek iskeleti çıktı. DNA testi yapıldı.
Havva, ‘Fatima’ adını vermeyi düşündüğü yavrusuna kavuştu. Eğer doktorlar müdahale edebilseydi Fatima yaşıyor olacaktı. Katlanılmaz koşullarda doğduğu için öldü ve o da soykırımın en minik kurbanı oldu.
Fatima, sonsuza kadar hep bir günlük olarak kalacak Tıpkı Nazım’ın dediği gibi büyüyemeyecek ve şeker de yiyemeyecek.

RECEP ALTEPE DE KATILDI
Bu büyük acının yaşandığı Srebrenitza’da bu yıl yapılan 22’inci anma törenine
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin organize ettiği program çerçevesinde katıldık. 40 kişilik heyette gazetecilerin yanı sıra akademisyenler, Dağcılık Federasyonu, Kent Konseyi, Çevrem Derneği, Bursaspor Taraftarlar Derneği, BUFSAD ve Büyükşehir Belediyespor Kulübü temsilcileri yer aldı. Gezinin organize edilmesini özellikle isteyen Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe de son gün yapılan büyük anma töreninde yeraldı. Bu arada Büyükşehir Belediyesi anma törenleri için bölgeye 20 bin pet şişe su,15 bin şapka ve bin tişört gönderdi.
UNUTULAN SOYKIRIM TEKRARLANIR
Aslında bizler artık aramızda olmayan ve tüm zorluklara rağmen halkına bağımsız bir devlet bırakmayı başaran Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in vasiyetini yerine getirmek için bu yola çıkmıştık.  Bilge Kral’ın,

"Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır."
Artık tarihe mal olan bu cümlesi aslında sadece bize değil, tüm insanlığa bir vasiyet niteliği taşıyor.
Tam 22 yıl önce yaşanan bu insanlık dramı sonrası ‘Unutmamak’ adına gerçekleştirilen ve bugün artık barış olarak adlandırılsa da ölüm yürüyüşü olarak bilinen Marş Mira, katılımcılarda ömür boyu hatırlanacak derin izler bıraktı. Çünkü üç günde tamamlanan ve her noktası acı anıların izleriyle dolu yürüyüş aynı zamanda insanın özüne yolculuğu ve haksızlığa, zulme ve insanlığa karşı işlenen suçlara neden karşı durulması gerektiğini ifade ediyordu.
Dünyanın dört bir yayından gelen insanlar unutmamak, unutturmak adına üç gün boyunca 77 kilometre yürüdü. Adım adım, nefes nefes, tabanları patlamasına rağmen, soykırımın her detayını öğrendiklerinde gözyaşları artık istemsiz akacak hale gelmesine rağmen yürüdü, yürüdü, yürüdü...
Yol boyunca bu acıyı en derin yaşayan Boşnaklar, evlerinin kapılarında, bahçelerinde yol boyunca dizilerek gözyaşlarıyla izlemenin yanı sıra yalnız olmadıklarını görmenin gururuyla dimdik ayakta olduklarını bir kez daha gösterdiler.
Dünyanın hiç bir yerinde böylesine bir misafirperverlik ve kucaklaşma yaşandığını sanmıyorum. Bu kökü 500 yıl öncesine dayanan bir kardeşliğin ve karşılıklı derin sevginin dışavurumundan başka bir şey değildi. Müslüman ve üstelik Türk isimleri taşıdıkları için soykırıma uğramış, bu da açık açık yüzlerine söylenmişti.
Marş Mira’ya katılanlar soykırım kurbanlarının güvenli bölge olan Tuzla’ya ulaşmak için kat ettikleri güzergahın tam tersi yönünden yapılıyordu. Bu yıl 6 bin katılımcının yer aldığı yürüyüş sağ kalanların ulaştıkları Nezuk’tan başlayıp, anıt mezarın yer aldığı Potoçari’de sona ermişti.

TARİFİ İMKANSIZ ACI
Zorlu yürüyüşün sonunda ulaştığımız Potoçari’de daha büyük bir acı bizi bekliyordu. 3 gün boyunca hem yürüyüş sırasında hem de geceleri kurulan kamplardaki çadır önlerinde dinlediğimiz öykülerin kahramanları yeşil tabutlar içinde bizi bekliyordu. Bu yıl anıt mezarlığa gömülecek soykırım kurbanlarından arta kalan kemiklerin yer aldığı 71 tabut, Marş Mira’nın son gününde tarifsiz acıların yaşandığı Akü fabrikası içine dizildi. Tabutları gören ailelerin tarifi imkansız acıları gerçi hiç dinmemişti ama bir kez daha canlandı. 22 yıl sonra evladının ya da kardeşinin tabutuna sarılanlar, yürüyüşü tamamlayarak, depoya gelenlerle birlikte gözyaşı döküyordu.
Nezire Mahmutoviç, Gritza yakınlarında cesedi bulunan kardeşi Yusuf Mahmutoviç’in tabutu başında çocuklarıyla birlikte gözyaşı dökenler arasındaydı. Babası ise anıt mezarlıkta yatıyordu. Halen bir kardeşinin akıbetinden ise haberi yok. Acı üstüne acı bu olsa gerek.
Sonra parmak uçlarıyla taşınacak kadar hafif tabutlar, anıt mezarlığın girişine dizildi. Yürüyüşü tamamlayıp anıt mezarlığa girenlerin buluşması da burada gerçekleşti. Sessiz çığlıklar tüm anıt mezarlığı hüzne boğdu. Sabaha kadar okunan dualarla tabut başında nöbet tutuldu.
Ertesi gün tören alanını başta Saraybosna ve Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanından gelenlerin katıldığı törenle 71 tabut toprağa verildi.

İNTİKAM PEŞİNE DEĞİLLER
1995 yılında imzalanan Dayton Anlaşması ile savaşın sona erdiği Bosna’da neler oluyor.
Yine Bilge Kral’ın

"Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız."
Sözüyle devam edelim...
En çok katılımın olduğu Türkiye’den olduğu Mars Mira’daki izlenimim, tıpkı İzzetbegoviç’in yukarıda söylediği sözler gibi Boşnaklar intikam peşinde değil. Türkleri yanlarında görmekten mutluluğun yanı sıra gurur da duyuyorlar. Bir bölümü Sırp Cumhuriyeti bölgesindeki bu yürüyüşün her geçen yıl artan ilgi ile devam etmesi dosta güven düşmana gözdağı etkisi yaptığı kesin. Güçlü bir Türkiye’nin kendilerinin en büyük güvencesi olduğunu her fırsatta dile getirmekten de kaçınmıyorlar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Müslüman ülkelerdeki insanlar üzerindeki etkisini burada görmek mümkün. Birlikte yürüdüğümüz Boşnak bir gazetecinin ‘’Erdoğan güçlendikçe biz de güçleniyoruz. O dünya karşısında dik durdukça biz de dik duruyoruz’’ görüşü neredeyse tüm Boşnaklarda hakim.
Yerel yönetimlere gelince Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Balkanların her bölgesindeki etkisi her geçen yıl artıyor. Bursa’nın diğer belediyeleri de Balkanların her noktasında görmek mümkün. Kosova’dan Makedonya’ya Bulgaristan’dan Arnavutluk’a ve  Batı Trakya’ya kadar tıpkı 600 yıl önce gönülleri fetheden erenler gibi durmadan çalışıyorlar.
Çünkü gönüllere atılan sevgi temelleri yüzlerce yıl geçse de asla silinmiyor.

------------------------


BU KEZ PROFESÖR ÇANTA TAŞIDI

Srebrenitza soykırımında ölenleri anmak için yapılan yürüyüşe Bursa’dan katılan 40 kişilik ekipten büyük bir çoğunluğu tıpkı benim gibi uzun yürüyüş deneyimine sahip değildi. O yüzden 77 kilometrelik parkurun bir çok bölümünde zorlandık. Ayaklarımız su topladı, çadırda yattığımız için sırtımız, yorgunluktan bacaklarımız ağrıdı. Parkurun bazı bölümleri öylesine zorluydu ki, eğer yanınızdaki arkadaşlarınız ve böylesine ulvi bir amaç olmazsa tamamlamak neredeyse imkansızdı. İşte tam bu zorlu anlardan biri de ikinci gün yaşandı. Dere kıyısında verilen molanın ardından yaklaşık bin 600 metrelik dağa doğru tırmanış başladı. Üçte ikilik bölümü tamamlandığında artık sırtımdaki çantayı taşıyamaz hale gelmiştim. Önce birlikte yürüdüğümüz ve kocaman bir bayrağı yürüyüş boyunca yanından ayırmayan Feridun Baykara, ardından Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkan Işığıçok yardımıma yetişti. Bilinen bir espridir, profesör çantası taşımak ama bu kez Prof. Dr. Işığıçok, gazeteci çantası taşıdı. Espri bir yana öncelikle gezi organizasyonunu baştan sona bir düzen içinde sağlayan ve dağ başlarındaki kamp yerlerine bile sıcak yemek servisi yapmayı başaran Bursa Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Saffet Yılmaz’a, sağlık konusunda her türlü desteği veren Dr. Hüseyin Hüsnü Serdar’a, çadırımızı kuran genç dağcı Ersel Yüksel’e teşekkür ederiz. Bu arada Bursa Hakimiyet Gazetesi Yazarı Adnan Baştopçu’yu a üstün performansından dolayı kutluyorum. Kafiledeki herkesin beklentilerini boşa çıkararak parkurun büyük bir bölümünü neşe içinde yürüdü.


-------------

HALUK LEVENT’İN SÜRPRİZ ÖDÜLÜ

Son günlerde İzmir Marşı’nı seslendirmesindeki başarılı performansı ile gündeme gelen Haluk Levent hayranlarının Türkiye’nin dört bir yanında ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmak için kurdukları Ahbap Grubu da Marş Mira yürüyüşündeydi. 20 kişilik grubun bu geziye katılması ise kendileri için tam bir sürpriz olmuştu. Çünkü Haluk Levent, sosyal medya üzerinden Ahbap grubuna seslenerek, başarılı olanları tatile gönderme sözü vermiş, ardından tatilin Marş Mira olduğunu açıklamıştı. Önce şaşırsalar da grup Marş Mira’yı görünce Haluk Levent’e bir kez daha teşekkür etti. Tabii yürüyüşe kalmasa da Haluk Levent son günkü anma töreninde Ahbap grubuyla Srebrenitza’da buluştu.

------------

CUMHUR AYGÜN AKRABALARININ MEZARINI ARADI

Bursa kafilesinin kuşkusuz en renkli simalarından biri insanlarla oluşturduğu devasa Atatürk Portreleri’ni helikopterden görüntülemesiyle tanınan fotoğraf sanatçısı Cumhur Aygün’dü. Aygün’ün kökleri de Bosna’dan geliyor. Bu yüzden en yoğun duyguları o yaşadı. Son gün anıt mezarlıkta kendisinin de ait olduğu Begoviç ailesinin mezar taşlarını aradı. Bulduğunda ise gözyaşlarına boğuldu. Onlarca Begoviç, katliam kurbanıydı. Damir Begoviç’i ise tanıma fırsatı bulan Cumhur Aygün, onun ismi önünde uzun süre durdu ve fotoğrafladı.
Buradan Cumhur Aygün’ün yeni bir çalışmasını da haber vereyim. Hemen ne olduğunu anladım ama yazmamak için söz verdim. Sadece Srebrenitza ile ilgili proje olduğunu söyleyeyim.

------

DİZİLER TÜRKÇE ÖĞRETİYOR

Bosna ile aramızda 500 yıllık kardeşlik bağları olsa da yıllarca süren baskı ve Yugoslavya yönetimi nedeniyle Türkçe neredeyse unutulmuş. Ancak son yıllarda Türk dizilerinin etkisiyle gençler Türkçe’yi öğrenmeye başlamış. Bunlardan birine de gezinin ikinci gününde rastladık. Adı Amina daha 15 yaşında. Heyete kahve ve buz gibi su ikram ederken Türkçe konuşması dikkatimizi çekti. Nereden öğrendiğini sorunca dizilerde olduğunu söyledi. Dikkatli bakınca Televizyonda yayınlanan Kiralık Aşk dizisindeki Defne’ye ne kadar benzediğini söyleyince gülmeye başladı ve bölgedeki herkesin kendisini Defne’ye benzettiğini anlattı. Amina’nın da amacı Türkiye’de üniversite eğitimi görüp doktor olmak.






























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yatırımcı çıkmayınca Büyükşehir yapacak

  27 Ekim 2021 Çarşamba, 07:56     Bursa'da yerel gündem son aylarda oldukça hareketlendi. Emek-Şehir hastanesi metro hattından T2'y...