31 Ağustos 2021 Salı, 08:00
'Memleketi kurtarma' sohbetlerini çok severiz. 'Ne olacak bu memleketin hali' ile başlayan sohbetler, zaman zaman dünyayı kurtaracak devrimler konusuna kadar uzar.
Sonra kıyaslamalar ve ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılar öne çıkınca içimizi bir karamsarlık kaplar. Bu sohbet ortamlarında bulunduğumda her seferinde, Çetin Altan'ın 'enseyi karartmamak lazım' sözünü kullanarak, şu soruyu sorarım;
19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktığı şartlardan daha kötü durumda mıyız?
Ordunun silahları, ülkenin limanları düşmana teslim edilmiş, daha birkaç gün önce ülkenin gözbebeği İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiş. Kimileri manda, kimileri İngilizlerle anlaşma yolunun seçilmesini öneriyor.
Böylesine bir karanlık içinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun'dan yaktığı meşale ile başlayan kurtuluş mücadelesi 30 Ağustos'ta Türk ordusunun zaferiyle taçlandırılmıştı.
Aradan geçen bir asra rağmen Türkiye Cumhuriyeti'nin inşasına kadar uzanan bu zaferin ne kadar önemli olduğunu günümüz dünyasındaki savaşlar siyasi gelişmelere baktığımızda bir kez daha görüyor ve o yüzden Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına bir kez daha anarak vatan size minnettardır diyoruz.
Bugün Suriye'ye, Afganistan'a, Irak, Libya'ya veya Mısır'a her baktığımızda Mustafa Kemal'in attığı adımların ve kurduğu cumhuriyetin önemini daha iyi kavrıyoruz.
O günlere ve Mustafa Kemal'e bugünün şartlarında bakıp eleştiri yöneltenleri anlamak da mümkün değil. Hem o zor şartlara rağmen ülkeden düşmanı kovacaksın hem de yeni bir ülke ve cumhuriyeti hayata geçireceksin. Toplumları değiştirmeyi becerenler tıpkı Fransız ihtilalinde olduğu gibi aradan 200 yıl geçmesine rağmen tartışılabilir.
Ancak önemli olan devrimin mimarlarının hakkının teslim edilmesi gerektiği.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının o günkü mücadelesi olmazsa bugün belki Anadolu topraklarının üçte birine mahkum edilerek yaşayabilirdik. Vatan bir yana ne eşit yurttaş, ne kadın hakları ne de seçim ve demokrasi olurdu.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok bunu görmek için çevremizdeki ülkelere şöyle bir bakmamız yeterli....
ÇANAKKALE SAVAŞLA DEĞİL, BARIŞ VE SPORLA GEÇİLİR
Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Cem Kürşat Hasanoğlu, 22 Ağustos'ta bir buçuk yıldan beri hazırlandığı Milli Olimpiyat Komitesi'nce düzenlenen Boğaziçi Kıtalararası yüzme yarışmasına katılarak, İstanbul Boğazı'nı geçmişti.
6,5 kilometrelik mesafeyi 53 dakika 18 saniyede tamamlayarak, 310'uncu sırada yeralan Hasanoğlu, yeni hedefinin 30 Ağustos'ta yapılacak Çanakkale Boğazı yarışları olduğunu söylemişti.
Hasanoğlu, dün bu yarışa da katılarak, Çanakkale Boğazı'nı geçti. Hasanoğlu, bu anlamlı günde kazandığı başarıyı ise sosyal medya hesabından şu sözlerle paylaştı:
'Çanakkale savaşla değil, ancak barışla dostlukla ve sporla geçilir. 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda Çanakkale Boğazını 1.01.36 sürede yüzerek geçtim. 30 Ağustos Zafer bayramımız kutlu olsun!'
Çanakkale Boğazı'nın İstanbul'dan daha zorlu geçtiğini söyleyen Hasanoğlu'nun yeni hedefi Meis Adası'ndan Kaş'a yüzmek olduğunu açıkladı...
HER GÜN KABİL HAVAALANI'NDAKİ PATLAMADAKİ KADAR CAN KAYBEDİYORUZ
Koronavirüs için zaman zaman masallardaki 7 başlı ejderha gibi olduğu benzetmesini yapıyorum. 7 başlı değil 42 başlıymış meğer. Güney Afrika Ulusal Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü, Çin'den Portekiz'e kadar pek çok ülkede görülen yeni bir koronavirüs varyantının tespit edildiğini açıkladı.
C.1.2 kodlu varyantın, bugüne kadar tespit edilmiş tüm varyantlardan daha hızlı yayıldığı belirtilirken, virüsün ilk haline göre yaklaşık 42 kere mutasyona uğradığı saptanmış...
Virüs kılık değiştire değiştire saldırmaya ve can almaya devam ediyor. Son 24 saatte 17 bin 332 vaka tespit edilirken 255 kişi evet yanlış okumadınız, şehirlerarası otobüs terminalini düşünün; yan yana duran 6 otobüs dolusu insan hayatını kaybetti.
Ürkütücü sayı...
En son Afganistan'ın başkenti Kabil Havaalanı'na yapılan bombalı saldırıda 180 kişi yaşamını yitirmiş, dünya ayağa kalkmıştı. Her gün bu sayıdan daha fazla kişi yaşamını yitiriyor. Üstelik bunlar tespit edilebilenler.
Bilim insanlarına göre, ekim kasım aylarında bu sayılar belki 10 kat artabilir. Böylesine bir tehlike kapıdayken hala aşı olmayanları ve temel kurallara uymayanları anlayabilmek mümkün değil....
YAREN DE GÖÇ YOLUNDA...
Bursa'nın artık simgesi olan Yaren leylek ile Adem amcanın öyküsünü doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş sayesinde artık dünya biliyor. Bu yıl biraz gecikmeli de olsa 8 Mart'ta 10'uncu vuslat da gerçekleşmişti. Adem Amca ve Yaren'in buluşması duygulu anlara sahne olmuş, balık ikramına Yaren eşini de getirmişti.
Bu yıl ayrıca Karacabey Belediyesi'nin yerleştirdiği kamera sayesinde isteyenler internet üzerinden izlediği Yaren Leylek'in yuvasını anlık izleme imkanı bulmuştu. Yaren, leyleğin bu yıl da 5 yavrusu olmuş, Beşnumara adı verilen bir yavrusuna ise verici takılmıştı.
Beşnumara, Yaren Leylek'ten daha hızlı davranarak, iki hafta önce göçe başlamış ve maceralı bir yolculuktan sonra Afrika'ya ulaşmıştı.
Alper Tüydeş, dün Yaren Leylek ve eşinin göç yolculuğuna başladığını sosyal medya hesabından duyurdu.
Tüydeş paylaşımında, Adem Amca'nın bu yıl gitmezler umudu taşıdığını ancak, bu işin doğasında var diyerek 11'inci göçün gerçekleştiğini bildirerek, şunları yazdı:
'Adem Amca aradı az önce. Yaren Leylek ve eşi dün göçe koyulmuşlar. En sona yine onlar kalmıştı köyde. Normalde eşi erken gidip Yaren en sona kalırdı. Bu yıl beraber ayrılmışlar. Artık 6 ay bu buluşmanın tekrarının olup olmayacağını bekleyeceğiz'
Mart ayını ve baharın müjdecisi Yaren'le bizler de merakla bekleyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder