Almanya ve gurbetçiler denince aklıma hep,Yılmaz Güney’in
“Baba” filmindeki dramatik sahne gelir.
”Baba” Almanya’ya işçi olarak gitmek için başvurur. Sahne çok çarpıcıdır; İnsanlar sıraya dizilmiş doktor kontrolünden geçer. Ancak, Güney filmindeki rolünde dişindeki bir çürük yüzünden bu şansı kaçırır.
Aradan çok uzun yıllar geçti.
Büyük acılar çeken ilk kuşak gurbetçiler artık ya emekli ya da bu dünyadan göçtü.
Ocak ayında Uludağ İhracatçılar Birliği ile Frankfurt’a yaptığım gezi sırasında, üçüncü ve dördüncü kuşak gurbetçilerin statülerinin de değiştiğini görme fırsatım oldu.
Beni en çok şaşırtan ise akıllı telefonlara indirilebilen Frankfurt kent içi ulaşım bilgilerinin Almanca ve İngilizce’nin ardından Türkçe olarak verilmesiydi.
Zaten eskiden olduğu gibi taksi şoförlüğü, çöpçülük gibi meslekleri yapan Türkleri görmek mümkün değildi. Çoğu iş hayatına atılmış ve yılda 40 milyar Euro’luk bir ciro oluşturacak duruma gelmiş.
Krizi rağmen ayakta durmayı başaran ve üretimden gelen gücüyle Avrupa Birliği’ni sırtlayan Almanya, tıpkı 50 yıl öncesi gibi yine göçe ihtiyaç duyuyor.
Ama bu kez farklı bir av peşinde.
Beyin avında. Zaten, ülkede seçimler sonrası iktidar ortağı olan Sosyal Demokratların baskısıyla göçmen yasaları esnek hale getiriliyor. Sadece sosyal demokratlar değil, ekonominin dinamikleri de buna ihtiyaç duyuyor.
Almanya’da, Alman Dili ve Edebiyatı’nın yanı sıra gazetecilik eğitim gördükten sonra Bursa’ya yerleşerek Alman eşi ile birlikte önce Globus tercüme bürosu, ardından dil okulu açan Zülfikar Yüksel, bugünlerde Almanya’ya üniversite öğrencisi göndermek için proje çalışmalarını tamamlayarak uygulamaya geçti.
Şartlar üniversite çağına gelmiş bir genç için Türkiye’den farksız ve üstelik daha avantajlı.
Nasıl diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Türkiye’deki üniversite sınavında 4 yıllık bir lisans eğitimi veren fakülte veya yüksekokulu kazanmak ve onların A1 diye tabir ettiği ilk düzeyde Almanca bilmek yeterli.
Sonra bir yıl hazırlık sınıfı, 3 yıl lisans eğitimi. Ancak Türkiye’de 4 yıllık okul statüsünde ve üstelik diploma dünyanın her yerinde geçerli.
Av bununla da sınırlı kalmıyor.
Üniversiteyi bitirdikten sonra bir yıl Alman hükümeti oturma ve iş arama izni veriyor. İş bulursanız, 3 yıl daha sonrasında ise sürekli oturum geliyor.
Ayrıca eğitim boyunca öğrenci olarak Almanya’da çalışıp, masraflarınızı çıkarmanız da mümkün.
Peki, Almanya, Türklerin kara kaşına kara gözüne aşık mı da böylesine imkan sunuyor.
Nedeni aşk değil, tamamen mecazi anlamda tamamen duygusal.
Yetişmiş ve nitelikli elemana ihtiyacı var. Kendi nüfus artış hızı, sanayi ve hizmet sektörünün eleman ihtiyacına yetmiyor.
Yetmeyince böylesine fırsatlar yaratarak, beyin avına çıkıyor.
Türkiye ve Bursa olarak biz ne yapıyoruz.
Gençleri eğitmek, sanayi ve hizmet sektörüne hazırlamak yerine milli eğitim ve YÖK mevzuatında boğuyoruz.
Sonra da sanayici eleman bulamıyoruz diye feryat ediyor.
”Baba” Almanya’ya işçi olarak gitmek için başvurur. Sahne çok çarpıcıdır; İnsanlar sıraya dizilmiş doktor kontrolünden geçer. Ancak, Güney filmindeki rolünde dişindeki bir çürük yüzünden bu şansı kaçırır.
Aradan çok uzun yıllar geçti.
Büyük acılar çeken ilk kuşak gurbetçiler artık ya emekli ya da bu dünyadan göçtü.
Ocak ayında Uludağ İhracatçılar Birliği ile Frankfurt’a yaptığım gezi sırasında, üçüncü ve dördüncü kuşak gurbetçilerin statülerinin de değiştiğini görme fırsatım oldu.
Beni en çok şaşırtan ise akıllı telefonlara indirilebilen Frankfurt kent içi ulaşım bilgilerinin Almanca ve İngilizce’nin ardından Türkçe olarak verilmesiydi.
Zaten eskiden olduğu gibi taksi şoförlüğü, çöpçülük gibi meslekleri yapan Türkleri görmek mümkün değildi. Çoğu iş hayatına atılmış ve yılda 40 milyar Euro’luk bir ciro oluşturacak duruma gelmiş.
Krizi rağmen ayakta durmayı başaran ve üretimden gelen gücüyle Avrupa Birliği’ni sırtlayan Almanya, tıpkı 50 yıl öncesi gibi yine göçe ihtiyaç duyuyor.
Ama bu kez farklı bir av peşinde.
Beyin avında. Zaten, ülkede seçimler sonrası iktidar ortağı olan Sosyal Demokratların baskısıyla göçmen yasaları esnek hale getiriliyor. Sadece sosyal demokratlar değil, ekonominin dinamikleri de buna ihtiyaç duyuyor.
Almanya’da, Alman Dili ve Edebiyatı’nın yanı sıra gazetecilik eğitim gördükten sonra Bursa’ya yerleşerek Alman eşi ile birlikte önce Globus tercüme bürosu, ardından dil okulu açan Zülfikar Yüksel, bugünlerde Almanya’ya üniversite öğrencisi göndermek için proje çalışmalarını tamamlayarak uygulamaya geçti.
Şartlar üniversite çağına gelmiş bir genç için Türkiye’den farksız ve üstelik daha avantajlı.
Nasıl diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Türkiye’deki üniversite sınavında 4 yıllık bir lisans eğitimi veren fakülte veya yüksekokulu kazanmak ve onların A1 diye tabir ettiği ilk düzeyde Almanca bilmek yeterli.
Sonra bir yıl hazırlık sınıfı, 3 yıl lisans eğitimi. Ancak Türkiye’de 4 yıllık okul statüsünde ve üstelik diploma dünyanın her yerinde geçerli.
Av bununla da sınırlı kalmıyor.
Üniversiteyi bitirdikten sonra bir yıl Alman hükümeti oturma ve iş arama izni veriyor. İş bulursanız, 3 yıl daha sonrasında ise sürekli oturum geliyor.
Ayrıca eğitim boyunca öğrenci olarak Almanya’da çalışıp, masraflarınızı çıkarmanız da mümkün.
Peki, Almanya, Türklerin kara kaşına kara gözüne aşık mı da böylesine imkan sunuyor.
Nedeni aşk değil, tamamen mecazi anlamda tamamen duygusal.
Yetişmiş ve nitelikli elemana ihtiyacı var. Kendi nüfus artış hızı, sanayi ve hizmet sektörünün eleman ihtiyacına yetmiyor.
Yetmeyince böylesine fırsatlar yaratarak, beyin avına çıkıyor.
Türkiye ve Bursa olarak biz ne yapıyoruz.
Gençleri eğitmek, sanayi ve hizmet sektörüne hazırlamak yerine milli eğitim ve YÖK mevzuatında boğuyoruz.
Sonra da sanayici eleman bulamıyoruz diye feryat ediyor.
Hayat hikayesi başarîsızlık ve kompleks ike geçmiş kuşiler başkalarının ünvanlarını kullanarak Gazetelere ve sosyal medyada üzereinden kariyer yapmaya çalışıyor olabilir.Keşke röpörtaj yaotığınız insanların hangi zaman diliminde kimleri kullanarak başarı ve bilgiden bahsediyor olabilir.!!!??? Ortalık sahtekarlarla dolmuş.herkes biliyor.Ama ilgili mercilerin görmenesi düşündürücüdür.!!??
YanıtlaSil