2 Eylül 2012 Pazar

100 yıl sonra merhaba Rumeli



Türkiye’de gündemin hızla değişmesi ve aniden ortaya çıkan uluslar arası sorunlara odaklanmamız yüzünden uzun yıllar Balkanların adını hep üzerinden gelen soğuk ve yağışlı hava dalgası olarak duyduk. 
Oysa 100 yıl,  tam 100 yıl önce Üsküp’ten Manastır’a, Kırcaali’den Selanik’e kadar Osmanlı toprağı olan bu coğrafyada önemli gelişmeler yaşanıyor.
Bu gelişmeler de  Bursa’yı çok yakından ilgilendiriyor. Çünkü yaşanan göçlerle Bursa, bir Balkan kenti özelliklerini taşıyor. Dört bir yanı Balkan renkleriyle süslü Bursa’nın  Yugoslavya’nın yeni devletlere dönüşmesiyle başlayan süreçteki yeri elbette ki belirleyici hale geliyor.
Türkiye’nin yeni dış politika stratejisinin Balkanlara sivil uzantısı da Bursa üzerinden gerçekleşiyor. Türkiye bir yandan Makedonya’nın NATO üyeliği için bastırırken, diğer yandan Bursa Büyükşehir Belediyesi bu ülkedeki tarihi mirasımızın ve Osmanlı izlerinin yeniden canlanması için çaba sarf ediyor.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’de bu çalışmaları tıpkı 13’üncü yüzyılda Balkanlarda yaşayan tüm etnik unsurların gönülleri fetheden dervişler ve erenler gibi yürütüyor.
Büyükşehir Belediyesi’nin Üsküp Kalesi’nde geleneksel hale getirdiği sünnet şöleni ve Rufai Tekkesi ile Gazi Baba Türbesi’nin restorasyonlarının başlatılması dolayısıyla düzenlediği Üsküp gezisinde bunu yerinde görme fırsatı bulduk.
Aslında  çalışmalarının ilk adımlarını  Osmangazi Belediye Başkanlığı döneminde atan Altepe, bugünlerde bunların ilk mevyelerini topluyor. Öyle ki, Üsküp Müftüsünün Üsküp Müftüsü İbrahim Şabani, Altepe’ye Üsküp’ün saygın vatandaşı unvanını verilmesini Makedonyalı yetkililere teklif ederken, Üsküp’ün Çayır Belediye Başkanı İzzet Meciti ise bir adım daha ileri giderek Altepe’nin Türkiye’deki misyonunu tamamladıktan sonra Çayır Belediye Başkanı olması istiyor.
Tabi bu noktaya kolay gelinmedi. Altepe, Üsküp’e ilk geldiği günleri anlatırken, güveninin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapıyor. Altepe, başkanlık dönemindeki ilk gezisinde Osmanlı eserlerinin onarımını üstleneceklerini söyleyince Üsküplüler sevinçle karşılamış ama daha önce gelen Türklerin verdikleri sözleri yerine getirmemeleri nedeniyle bunu bir protokole dönüştürmek istemişler. Çünkü gelen söz vermiş, gidince de unutmuş. Altepe’nin de öyle yapacağını sanmışlar.
Altepe, protokol teklifine gülmüş, sonra Hatuncuk Camii, Arasta Camii, Kebir Mehmet Çelebi Camii, İshak Paşa Camii, İsabey Camii Haziresi ve Yiğit Paşa Mezarı restorasyonu peşpeşe gelmiş.
Peki parayı nereden bulmuş Altepe? Tabi ki Bursalılardan. Altepe’ye göre iyi organize edilirse sadece Bursa’nın imkanları tüm Balkanlardaki eserlerin ihya edilmesine yeter artar bile.
Altepe, üstelik belediyenin imkanlarını sadece teknik destek için kullanmış. Onarım projeleri hazırlanarak, Bursa’da yaşayan ve o bölgeden göç edenlere teklif sunulmuş. Beklenenin de üzerinde ilgi de görmüş.
Meğerse herkes gönüllüymüş ama somut projeler olmadığı için adım atamıyorlarmış. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Celal Sönmez de bunlardan biri. Babası Ali Osman Sönmez, yaşamı boyunca geldikleri topraklara bir şey yapmak istemiş ama kısmet olmamış, Altepe, Bulgaristan’daki iki konuyla ilgili kapısını çalınca babasının vasiyetini yerine getirmekten büyük memnunluk duyarak hemen kabul etmiş.
Altepe, ekibiyle birlikte canla başla çalışıyor. Ancak bu çalışmaların daha anlamlı hale gelmesi için NATO kapısında bekleyen ve kişi başına yıllık geliri 300 Euro’yu geçmeyen bu ülkeye yatırım yapmak gerekiyor. Yatırım gelecek ardından buradaki Türkler ve Arnavutlar girişimci olacak. Yani işçilik ve küçük esnaflıktan yatırımcıya dönüşerek belki de bize ihtiyaç kalmadan eserlerine sahip çıkacaklar.



BALKANLARIN İNCİSİ OHRİT

Balkanların ortasında içilebilir kalitede suya sahip, üstelik benekli ve pembe etli alabalıkların yaşadığı bir göl olduğunu bilmiyordum. Makedonya'nın güneybatısı ile Arnavutluk'un doğu toprakları arasındaki dağlık, sınır bölgesinde yer alan Ohrit gölünün diğer önemli bir özelliği ise benekli alabalığın pullarının özel olarak işlenmesiyle yapılan inciler.
Dünyanın tek tatlısu incisi Avrupa’dan gelen turistler tarafından büyük ilgi görüyor. 1979 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilen gölün ekosisteminde o yöreye özgü 200’den fazla tür yaşıyor. Ancak, gölün su miktarının son yıllarda azalması ve deniz olmadığı için tatil amacıyla bölgeyi tercih edenlerin sayısının artmasıyla Ohrit için de tehlike çanları çalıyor.
Ohri şehrinde Osmanlı döneminden kalma 10 cami, 1 de tekke bulunuyor.
Gölün kenarına kurulmuş Ohrit dışında bir doğa mucizesini de barındıran Struga
Balkanlardaki Venedik olarak adlandırılıyor. Gölden çıkan Kara Drin nehri Balkanlardaki tüm akarsuların aksine kuzeye doğru akarak Adriyatik’e dökülüyor. Bu akarsu aynı zamanda okyanusları aşan yılanbalıklarının da yavrulama bölgesi.
Ohrit ve Struga çevresindeki otel ve pansiyonlarla turizme hizmet verirken, çarşısındaki Türk turist sayısı da her geçen gün artıyor.



MAKEDONYA HEYKELLERLE KİMLİĞİNİ ARIYOR

Makedonya’nın başkenti bugünlerde tam bir şantiye görünümünde. Kentin Osmanlı Çarşısı ile Makedonların yaşadığı Üsküp’ü ayıran Taşköprü’nün karşısındaki alan başta olmak üzere her taraf heykellerle donatılmış. Tabi en görkemlisi İtalya’nın Floransa’da yaptırılan ve kaidesiyle birlikte 22,5 metre yüksekliğindeki Büyük İskender Heykeli. Çevresi de aslan heykelleri ve fıskiyelerle donatılmış anıtı, Taşköprü’nün öbür yakasında İskender’in babası İkinci Philip’in heykeli karşılıyor. Heykellerin konumu ise kimlik bunalımı yaşayan Makedonların Osmanlı izlerini silmek istercesine Çarşı’yı ve kalenin görünümü kapatıyor.
Üsküp 2014 projesi kapsamında kentte boş bulunan her yere heykel dikilmiş. Vardar nehri boyu, binaların üstü, hatta Vardar’ın içine bile heykel dikilmiş, bununla da kalmamış, Paris’teki zafer takının bir benzeri İskender heykelini karşılayan diğer bir caddeye kurulmuş.
Yunanlıların İskender bizim, Makedonya adını kullanamazsınız Bulgaristan’ın Makedon kahramanları aslında Bulgar, söylemlerini kırmak isteyen Makedonlar yönetimi kimlik oluşturmaya heykeller ve anıtsal eserlerle çözüm bulmaya çalışıyor. Üsküp’ü heykellerle antik kente dönüştürme çabaları için harcanan paralar ise işsizlik oranının yüzde 30’a ulaştığı, kişi başına milli gelirin 300 Euro olduğu ülkede büyük tepki görüyor.
Hükümet kaynaklarına göre proje 80 milyon maloluyor. Halk arasında ise gerçek rakamın 200 milyon Euro’ya ulaşacağı tahmin ediliyor.
İşin teknik yönü bir yana heykeller gerçekten görkemli olsa da bu kadar fazlasının bir arada bulunması estetik açıdan bir çirkinlik yarattığı Üsküp’ü ziyaret edenler tarafından her fırsatta dile getiriliyor.




ÜSKÜP ÇARŞISI, BÖREK VE KÖFTE GELENEĞİ

Makedonya Cumhuriyeti çok etnik yapıya sahip bir devlet. 2002 sayımlarına göre en büyük nüfus bir milyon 297 bin 981 kişiyle Makedonlar’a ait. Sonraki dağılım Arnavutlar 509 bin 083,  Türkler 77 bin 959,  Romanlar 53 bin 879 Sırplar 35bin 939; Boşnaklar 17 bin 018; Ulahlar 9 bin 695.
Üsküp ise Türkler ve Müslüman Arnavutların en yoğun yaşadığı kent. İstanbul’dan 61 yıl önce fethedilen ve 520 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Üsküp’te doğal olarak her yerde Türk izlerini bulmak mümkün. Bursa ve Bosna’dakinden farkı olmayan çarşısının yanı sıra Osmanlı döneminde 125 ibadethanesi bulunan Üsküp’te şimdilerde ibadethane sayısı Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin çabaları sonucu 20’ye yükselmiş.
Çarşıya girdiğinizde sizi Osmanlı geleneğine göre düzenlenmiş işyerleri karşılıyor. Tabi lezzetli yemekler de cabası. Üsküp yemek saatlerinde çarşıya akın edince köfte kokusu tüm bölgeye sarıyor.
Daha önce Arnavutlarla Türkler arasındaki çekişmeler Türkiye’nin çabaları sonucu azalmış. İki etnik grup da hükümette temsil ediliyor. Ama Arnavutla konuştuğunuzda Türkleri, Türklerle konuştuğunuzda ise Arnavutları çekiştirmeden yapamıyor.
Aslında ülke önümüzdeki yıl yapılması planlanan BM ve AB gözlemciliğindeki nüfus sayımına hazırlanıyor. Türkler için bu çok önemli. Çünkü yüzde 5’in altına düşülürse, parlamentodaki temsil oranı azalacak. O yüzden Türkiye bunun için ciddi biçimde çalışma yapıyor. Bursa’daki sivil toplum kuruluşları da buna destek veriyor. Türkçe konuşmayı tercih eden çingeneler Türklerin safına çekilmeye çalışılıyor. Bursa’dan her türlü yardım yapılıyor ama çingenelerin isteği ‘Kibariye gelsin konser versin yeter’ Daha önce Kibareye’nin Üsküp konserinde yer yerinden oynamış. Bursa’daki sivil toplum kuruluşları Kibariye’yi en kısa süreden yeniden Üsküp’e getiricek.
Tabii Arnavut böreğini de unutmamak lazım. Tüm çeşitleri yapılan Arnavut böreğinin en lezzetlisi Türkçe adı Kalkandelen olan Tetova’da. Buranın güveçte yapılan kuru fasulyesinin lezzeti Türkiye’ye ulaşmış.
Arnavutlar ve Türkler kendi yaşadıkları bölgede işyerlerindeki tabelaları latin alfabesini kullanarak yazıyor. Bir çok tabeladaki Türkçe kelimelerin arkasındaki ‘tore” ekleri ise ‘çi’ ekini katıyor. Yani ‘Borektore’ börekçi, ‘kebaptore’ kebapçı gibi.

ARABATİ TEKKESİ VE DAĞLIK BÖLGEDE YAŞAYAN YÖRÜKLER

Üsküp’ten sonra en büyük kentlerden biri olan Kalkandelen(Tetova) Arnavutların yoğun olduğu kentlerin başında. Bu kentin en büyük özelliği ise Türkiye ve Balkanlardaki en büyük Bektaşi Tekkesi’ne sahip olması. Arabati Baba tekkesi. Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Mahidevran Sultan’ın kardeşi olduğu bildirilen ve saray hayatını tercih etmeyerek buraya gelen Sersem Ali Baba’nın tarafından 1538 yılında kurulmuş.
Bektaşi geleneğinin uzun yıllar yaşadığı tekke, Yugoslavya döneminde turisttik otel olarak hizmet vermiş. 2001 yılındaki savaş sırasında ise Arnavutlarla Sırplar arasındaki çatışmalara şahitlik etmiş. Bugünlerde ise sahiplenme savaşı yüzünden her geçen gün harabeye dönüyor. Arnavutluk’taki Bektaşi merkezinin yanı sıra buradaki vakıflar arasındaki anlaşmazlığa mahkeme çözüm bulacak. Çözüm bulunduğu gün ise Türkiye tüm onarımını üstelenecek. İsmail Cem de Dışişleri Bakanlığı döneminde kendi hesabından tekkenin ahşap çardağı onarmış. Şimdilerde yeniden dökülmeye başlanan çardak ve kundaklama sonucu yanan mezarların bulunduğu ahşap yapı uzanacak restorasyon elini bekliyor. Bir de Bektaşilerle diğer vakıfların uzlaşmasını.
100 yıl öncesi yaşanan Balkan göçü sırasında Makedonya’yı terk etmeyen yörükler ise ülkenin en güzel renklerinden biri. Üsküp Büyükelçisi Gürol Sökmensüer de onların unutulmasını istemeyenlerden. Çünkü her gelen heyet, Üsküp, Ohrit ve Kalkandelen’i ziyaret ediyor. Doğu Makedonya’daki 40 köyde yaşayan ve hiçbir geleneğini kaybetmeyen yörükler, Kocaali’de kurdukları pazarda buluşuyor ve Türkiye’den gelenleri dörtgözle bekliyor.

******

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yatırımcı çıkmayınca Büyükşehir yapacak

  27 Ekim 2021 Çarşamba, 07:56     Bursa'da yerel gündem son aylarda oldukça hareketlendi. Emek-Şehir hastanesi metro hattından T2'y...