8 Mart 2011 Salı

MARMARA’DA BALIK KALMADI




İzmit’in ardından Gemlik ve Bandırma kıyılarında bir biri ardına sanayi tesisleri kurulmaya başlandığının kimse farkında değildi. Hatta yaşadığım Gemlik’te insanlar Atatürk döneminden sonra yapılan ilk fabrikalara iş imkanları artacak diye seviniyorlardı.
Kimse çevre kirliliğinin farkında bile değildi. Suni İpek Fabrikasının yaydığı koku bile Gemlik’le özdeşleşir hale gelmişti. Bize göre doğaldı.
Sonra evimizin yanından geçen ve Marmara ile buluşan Karsak Deresi’nin rengi değişmeye başladı. Yemle çarpma diye adlandırılan misinaya bağladığımız kancalarla yakaladığımız kefaller önce kötü kokmaya sonra da ölmeye başladı. Binlerce millik yol kat ederek taa Amerika kıtasından gelen yılan balıklarının yavruladığı Karsak zehir akıyordu. Güçlükle yakaladığımız yılanbalıklarının toplu ölümlerini görüyorduk.
Bu anlattıklarım 30-35 yıl önceydi.
Sonra deniz dolduruldu ve Gemlik kıyısı şeridinde bir karışlık kum kalmadı.
Asıl Marmara’yı terk eden balığı anlatmak istiyorum. Bizden çok eski Osmanlı döneminde Rum balıkçıların Mudanya kıyılarında avladıkları kılıçbalıkları şimdi kitaplarda kaldı. Biz sonuna yetiştik. Yine de bizim nesle de kalmıştı, Karagöz ve lüferler.
Çok değil 15 yıl önce emekli olup hayallerindeki balıkçı teknesini edinen Ankaralı Hasan Altınel ağabeyimiz, küçücük teknesi ve oltasıyla site sakinlerini lüfere doyurmuştu. Bir zamanlar Marmara’nın Bodrum’u olarak nitelendirilen Küçük Kumla’da yine küçük teknelerin sabahın erken saatlerinde avladıkları İsparileri, mezgitleri saymıyorum.
Geçenlerde rastladığımda sordum, “Hasan Ağabey ne oldu balıklara?” verdiği yanıt çok ilginçti, 3 yıldır balığa çıkmıyordu. “Marmara çöl gibi. Sanki burayı terk ettiler” diyordu.
Gerçekten hiçbir canlının yaşamadığı çöle döndü, Marmara. Balıkçılar da bunu kabul ediyor. Bölgenin en büyük teknelerinden birinin sahibi olan Hüseyin Ege’den Gemlik Balıkçılar Derneği Başkanı Hüseyin Dalarel’e, Bandırma Balıkçılar Derneği Başkanı Harun Öner’den seyyar balık satarak geçimini sağlayan Cemal Ustaya kadar herkes görüş birliği etmişçesine aynı şeyleri söylüyor.
Lüfer’in tanesinin toptan fiyatı 30 TL olmuş, fakir sofralarının protein deposu istavrit ise 15 TL. Çok güçlü donanımlara sahip radarlı teknelerin yakaladığı sardalye dışında balık yok Marmara’da.
Sıkıntılar yıllardır tekrarlanıyor. Balıkçılar bilmelerine rağmen bilinçsiz avlanmaya devam ediyor. Marmara’nın dibini kazıyor adeta. Sahil güvenlik koca Marmara’daki binlerce tekneyi denetlemede yetersiz kalıyor.
Avrupa Birliği dolaysıyla getirilmek istenen kriterlere uymak hak getire. Kimsenin umurunda değil. Gece fenerle avlanmadan, trole her türlü yol mubah.
Sonra iki yıl önce olduğu gibi denizin üzeri ağ atmayı engelleyecek biçimde salya ile kaplanınca feryat figan. Bu kez balıkçılar isyan ediyor: Marmara bitti, devlet ne yapıyor?
Devlet ne yapsın, biz yaptık. Her şey eli sopalı mı idare edilmeli! Bize hiç mi görev düşmüyor? Bu vurdumduymazlık yüzünden kaldık çiftlik balığı olan levrek ve çupra ile Norveç uskumrusuna!
Ha bir de şimdi Gürcistan çıkmış. Onlarda hamsi avlayıp Türkiye’ye gönderiyorlarmış.
Balıkçılar da şikayetçi. Önce mazot fiyatıyla başlıyorlar. Avlanma sezonu açıldığında ÖTV’ siz mazotu 1.2 TL’den alıyorlarmış, şimdi 2 TL’ye çıkmış. Onlara göre de devletin öncelikli yapması gereken balıkçı teknelerine sınırlama getirilmesi.
Mevcut tekneler dışında kimseye izin verilmeyecek. Onlarda sınıfına göre yılda kota alıp ona göre avlanacaklar.
Ama üç yanı denizlerle çevrili Türkiye’nin doğal akvaryumu Marmara’da balık kalmadı ki, ne önlemi alacaksın!

Namık GÖZ

namik.goz@gmail.com


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yatırımcı çıkmayınca Büyükşehir yapacak

  27 Ekim 2021 Çarşamba, 07:56     Bursa'da yerel gündem son aylarda oldukça hareketlendi. Emek-Şehir hastanesi metro hattından T2'y...